17 Ocak 2011 Pazartesi



 TÜRK MEDENİ KANUNDAKİ DEĞİŞİMLER
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Medeni Kanunu Türk toplumuna çağdaş gelişmeleri yaşama imkanı tanıyan bir düzenlemedir.
  Yasada kadınların toplumsal yaşamda edindikleri yerleri, evlilik yaşamındaki konumlarını aradan geçen 76 yıllık süreç içerisindeki sosyal ve ekonomik durumları, uluslararası alandaki gelişmeleri ve Türkiye'nin de taraf olduğu anlaşmaları göz önünde tutarak kadın-erkek eşitliğini zedeleyen hükümleri yürürlükten kaldırmıştır.
  Medeni Kanun yeni şekliyle kadın-erkek eşitliğini gözeten, cinsiyet ayrımcılığına son veren, kadınları aile ve toplum içerisinde erkekler ile eşit kılan, kadın emeğini değerlendiren bir düzenlemedir.
  Medeni Kanun ile özellikle aile hukuku alanında bugüne kadar yaşanan gelişmeler değişim ve ihtiyaçlar dikkate alınarak çok önemli değişiklikler yapılmıştır.
  Evlenme yaşı, yasal yerleşim yeri, aile reisliği, boşanma davaları, aile konutu ve konut eşyası, yasal mal rejimi, velayet, vesayet, emeğin değerlendirilmesi, mülkiyet, miras ve çocuk hakları konularında Türkiye'nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerde dikkate alınarak, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması yolunda köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
 
Yeni Medeni Yasa ile getirilen değişikler şunlardır;
Yeni Medeni Kanun ile "aile reisi kocadır" ibaresi değiştirilerek "evlilik birliğini eşler beraber yönetirler" ibaresi getirilmiştir.
Eski Kanunda evlilik birliğini temsil hakkı bazı haller dışında kocaya ait iken, yeni Medeni Kanunda evlilik birliğinin temsili eşlerin her ikisine verilmiştir.

Evin seçimini kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hükmü getirilmiştir.

Kadına önceki soyadını kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanabilme hakkı veren ve 1997 yılında yapılan değişiklik yeni yasada aynen benimsenmiştir.
Eski Medeni Kanunda yer alan eşlerin çocukların velayetini birlikte kullanacağı, anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin velayeti birlikte kullanacakları hükmü getirilmiştir. Evlilik dışında doğan küçüğün velayeti anneye aittir.

Yeni Medeni Kanunda eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebileceklerdir. Ayrıca maddenin devamında " eşlerin meslek seçiminde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutması" gerektiği yer almıştır. (Eski Kanundaki kadının meslek seçiminde eşinden izin alacağı hükmü 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir).
Yeni Kanun, vesayeti kabul yükümlülüğünü sadece erkek ve koca için öngören maddeyi kadın erkek eşitliğini zedelediği için tamamen kaldırmıştır.
Yeni Kanun mirasın taksiminde, tereke malları arasında yer alan ve ekonomik bütünlüğü bozulmaması gereken tarımsal taşınmazların hangi mirasçıya özgüleneceği konusunda erkek çocuklara kızlara nazaran öncelik tanıyan eski hükme yer vermemiştir.

Eski Medeni Kanuna göre diğer rejimlerden biri seçilmemişse geçerli olan kanuni mal rejimi "mal ayrılığı" iken, Yeni Kanunda "edinilmiş mallara katılma rejimi" getirilmiştir. Her eşin kendi adına kayıtlı mallara sahip olması esasına dayanan mal ayrılığı rejimi yerine, yeni mal rejime göre evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerlerini (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi ile eşler eşit olarak paylaşır. Kişisel mallar ve miras yoluyla intikal eden mallar ise paylaşıma girmez.
Eski Medeni Kanuna göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken, Yeni Medeni Kanunda, "Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar" şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yeni Kanun ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiş ve 18 yaşını doldurma şartı getirilmiştir. Ancak hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 17 yaşından gün alan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir.
Daha önce evlenme için müracaat yeri, erkeğin oturduğu yerin evlendirme memurluğu iken Yeni Kanunda kadın veya erkeğin oturduğu yerdeki evlendirme memurluğu olarak düzenlenmiştir.

Genel hükümlere göre boşanmadan sonra nafaka davalarının açılma yeri davalının ikametgahı yeri mahkemesidir. Yeni Kanunda, "Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir".

Kanunda getirilen önemli bir düzenlemede tarafların talepleri ile boşanma davalarının gizli celse ile yapılabilecek olmasıdır.

Bir başka değişiklik de sağ kalan eşin ölen eşine ait olan, birlikte yaşadıkları konut üzerinde, kendisine katılma alacağına mahsup edilmek, yetmez ise bedel eklenmek suretiyle intifa yada oturma hakkının tanınmasını isteyebilmesidir.

Yine mirasın paylaşımında haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya miras bırakanın diğer yasal mirasçılarının birinin istemi üzerine mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı da tanınması olanağı getirilmektedir.
Aile konutu ile ilgili yapılan düzenlemede, eşlerden biri diğerinin açık rızası olmadan aile konutu üzerindeki tasarruflarına sınırlandırma getirilmesidir. Kiralık bir konut bile olsa diğer eşin rızası olmadan kira akti fesh edilemez.
Evlilik dışında doğmuş ve soybağı tanıma veya hakim hükmüyle kurulmuş olanlara, baba yönünden, tıpkı evlilik içindeki çocuklar gibi eşit mirasçı olabilme hakkı getirilmiştir.

Yeni Medeni Kanunda evlat edinme konularında da önemli yenilikler getirilmiştir. Yeni hükme göre 30 yaşını dolduranlar evlat edinebilirler. 18 yaşından küçükleri evlat edineceklerin çocuksuz olmaları koşulu kaldırılmıştır.

AİLE MAHKEMELERİ ;
Yeni Medeni Yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte Aile Mahkemeleri Kurulması konusu gündeme gelmiş ve hazırlanan "Aile Mahkemelerinin Kuruluş,Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun" 9.1.2003 tarihinde kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun yürürlüğe girmesinin ardından Aile mahkemelerinin teşkilatlanmaları sağlanmaktadır. Bu Mahkemeler Aile Hukukunu ilgilendiren davalar ile Ailenin Korunmasına Dair Kanunun uygulanmasından doğan davalara bakacaktır. Bu alanda ihtisaslaşmış Mahkemeler ve uzman kadronun görev almasının kadınların hukuksal mekanizmada hak arayışlarının önündeki engelleri azaltacaktır.

4320 SAYILI AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN ;
Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda yapılan en son yenilik 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunun çıkarılmış olmasıdır. Kanun, şiddete maruz kalan kadın ve çocukların şahsen, veya Cumhuriyet Başsavcısına yazılı bildirimleri üzerine veya aile içi şiddet hakkında bilgileri olan herhangi bir kişinin de karakola başvurusu üzerine Aile Mahkemesi Hakimi tarafından mağdur tarafı korumak amacıyla alınacak tedbirleri içeren koruma kararını ve karara uyulmaması halinde verilecek cezayı düzenlemektedir. Bu husus şikayete tabi olmayıp cezası üç aydan altı aya kadardır. Söz konusu kanun 14 Ocak 1998 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 17 Ocak 1998 tarih ve 23233 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.


TÜRK CEZA KANUNU ;
26.9.2004 tarihinde kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanun gereğince ;
Türk Ceza Kanununun tanımlar başlıklı 6 ncı maddesinde “Kadın, kız ayrımı” na yer vermeyerek eşitsizlik giderilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 3 üncü maddesi Ceza Kanunun uygulanmasında kişiler arasında ırk, din, dil, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal ve diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamayacağı ve hiçbir kimseye ayrılık tanınamayacağına ilişkin hüküm konulmuştur.Evli/bekar ayrımı kaldırılmıştır.
Türk Ceza Kanununda kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerin düzenlendiği 82 nci maddesi (j) bendinde “Töre saikiyle” ifadesine yer verilerek en yüksek ceza ile cezalandırılması kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanunu 86 ncı maddesinde kasten yaralama suçu düzenlenmiş ve bu suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanunun 3 üncü bölümünde işkence ve eziyet başlığı altında 94 üncü maddesinde işkence, 96 ncı maddesinde eziyet suçları düzenlenmiştir. Bu maddeler ile Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarasındaki sözleşmelerden doğan yükümlülükler göz önünde bulundurulmuştur. Bu yükümlülükler karşısında ve özellikle insan haysiyetinin tecavüzlerden korunması için işkence teşkil eden fiillerin cezasız kalmaması düşüncesiyle işkence fiilleri bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. 94 üncü maddenin (a) bendinde çocuğa beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi halinde sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunmuştur. 95 inci maddede neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu düzenlenmiştir ve cezalarda arttırım ve işkence sonucunda ölüm meydana gelmesi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının verileceği belirtilmiştir.
Türk Ceza Kanunun 4 üncü bölümünde koruma, gözetim, yardım veya bildirim yükümlülüğünün ihlali başlığı altında 97 nci maddede terk suçu tanımlanmıştır. Maddenin 1. fıkrasında terk olgusu bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Suç yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimseyi kendi haline terk etmekle oluşur. Suçun faili bu kimseler üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişi olabilir. İhmalli davranışla da bu suç işlenebilir. Maddenin 2. fıkrasında terk 98 inci maddesinde ise yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suç olarak tanımlanmıştır. Terk edilen kişinin bir hastalığa yakalanması halinde kasten yaralama, ölmesi halinde kasten öldürme suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir.
Türk Ceza Kanunun 8 inci bölümünde aile düzenine karşı suçlar başlığı altında 232 nci maddede aynı konutta birlikte yaşayan kişilerden birine kötü muamelede bulunulması cezalandırılmaktadır. Kötü muamelenin merhamet, acıma ve şefkatle bağdaşmayacak nitelikte bulunması gereklidir. Ancak bu muamele biçimi kişi de basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise artık kasten yaralama suçundan dolayı cezaya hükmedileceği madde gerekçesinde açıklanmıştır. Yarı aç veya susuz bırakma, uyku uyutmamak, zor koşullarda çalışmaya mecbur etmek gibi hareketler kötü muameleye örnek olarak gösterilmiştir.
Türk Ceza Kanunun 233 üncü maddesinde aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşması için terk olgusunun gerçekleşmemesi gerekir. Aksi taktirde terk suçu oluşur. Aile hukukundan kaynaklanan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünün kapsamı Türk Medeni Kanunu’nun hükümlerine göre belirlemek gerekir. Bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikayete tabi tutulmuştur. Maddenin 2 inci fıkrasında evli olsun veya olmasın gebe olan eşini veya sürekli birlikte yaşadığı ve kendisinden gebe kalmış kadını çaresiz durumda terk eden yani ona her türlü yardımı yapmaksızın ortada bırakan kişi cezalandırılmaktadır. Maddenin 3. fıkrasında manevi terk olarak tanımlanan Ailenin Terki suçu cezalandırılmaktadır. Suç itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu madde kullanma veya onur kırıcı yaşayış tarzı nedeniyle özen noksanı veya kusurundan dolayı çocukların ahlak, güvenlik ve sağlıklarının ağır şekilde tehlikeyle karşı karşıya kalmasına neden olan ana ve baba cezalandırılmaktadır.
Türk Ceza Kanunun 7 inci bölümünde genel ahlaka karşı suçlar içerisinde 225 nci maddesinde hayasızca hareketler suçu düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunu 234 üncü maddesinde çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suç olarak tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunun 112 nci maddesinde eğitim ve öğretim engellenmesi suç olarak tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunun 122 nci maddesinde ayırımcılık suçu düzenlenerek insanlar arasında yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayrımlar yapılarak bazı kişilerin hukukun sağladığı olanaklardan yoksun hale getirilmeleri cezalandırılmıştır.